Sağlıklı Bir Yaşam, Zinde Bir Beden İçin
Bağışıklık Sisteminizi Destekleyin.
Vücudumuz farklı enfeksiyon ve toksik ajanlarla savaşmak için bağışıklık sistemine sahiptir. Sağlıklı bir bağışıklık sistemi kendimizi iyi hissetmemizi, iyi görünmemizi ve enerjimizi daha iyi kullanmamızı sağlar. Bizi enfeksiyonlardan, kanserden ve çevresel zararlardan korur, yanık ya da ameliyat sonrası iyileşmeyi çabuklaştırır.
Bağışıklı sistemimizi zayıflatan faktörlerden kaçınmaya çalışmak örneğin bizi strese sokan faktörlerden olabildiğince uzakta kalmak, hayata ve olaylara pozitif bir bakış açısıyla yaklaşmak, alkol ve sigara tüketiminden uzak kalmak, dengeli ve düzenli beslenmek, düzenli spor yapmak bağışıklık sistemimize verebileceğimiz destekler arasındadır. Ama zaman zaman bu destekler de yetersiz kalır ve dışardan bağışıklık sistemimizi güçlendirici yardımlar (takviyeler) da almak durumunda kalabiliriz.
Bağışıklık sisteminin dengelenmesinde sağlıklı, yeterli ve dengeli beslenme önemli bir yer tutar. Yiyecekler yendikten sonra vücuda enerji vermek için oksijenle yanarlar, yanma sırasında zararlı maddeler olan serbest radikaller oluşur. Çoğalan serbest radikaller, vücudun tüm hücre ve organlarına zarar vermeye başlarlar. Serbest radikallerden tamamen uzak kalabilmek olanaksızdır. Böcek öldürücüler, endüstride kullanılan kimyasal maddeler, işlenmiş gıdalar, sigara dumanı, güneşin zararlı U.V ışınları veya alkolün vücuda girmesi, stres vücudumuzda serbest radikallerin açığa çıkmasına neden olur.
Bunun dışında çevredeki hava kirliliği, ultraviyole ışınları, radyasyon, egzos gazları, sigarı dumanı v.b. gibi bir çok faktör hücrelerimizi etkileyerek serbest radikalleri çoğaltır. Vücutta serbest radikallerin çoğalması kalp hastalığı, kanser, katarakt ve yaşlanma gibi sağlık sorunlarını daha çabuk ortaya çıkarır. Bu zararlı etkilerden kurtulmak için vücudumuz serbest radikallere karşı savunma mekanizması geliştirir. Vücutta üretilen bazı enzimler, serbest radikallerden kurtulmamızı sağlar, yanmayı (oksitlenmeyi) önleyen anti-oksidan maddeler enzim miktarını artırır ve böylece savunma mekanizması güçlenir.
Anti-oksidanların en önemlileri C ve E vitamini, beta-karoten, selenyum, bazı protein bileşikleri, isoflavonlardır. Bu anti-oksidanları içeren besinleri günlük beslenmemiz içerisinde bol miktarda tüketmeliyiz.
Anti-oksidanlar dışında bazı besin maddelerini günlük beslenmemize eklememiz bağışıklık sistemini güçlendirici etki yapacaktır. Omega 3 yağ asitleri adı verilen ve balıkta bolca bulunan yağ asitleri ve proteinli gıdalardan aldığımız arginin amino asidi, bağışıklık sistemimiz için önemli besin kaynaklarıdır. Bağışıklık sistemimizi güçlendirecek gıdalar arasında beta-glukan, echinacea, probiyotikler, izozomlar ve yeşil çay gibi doğal maddeler de yer alır.
Beta-glukan ekmek mayası hücre duvarından elde edilen, bağışıklık sistemini güçlendiren tamamen doğal bir maddedir. Bağışıklık cevabını artırarak vücut savunma hücrelerinin patojenleri daha etkili şekilde yok etmesini sağlar ve sıklıkla hastalıkları önler. Kişinin kendini daha sağlıklı hissetmesini sağlar. Aynı zamanda cildin yaşlanmasını geciktirir ve kolesterol düzeyini düşürür. Stres gibi bağışıklık sistemini zayıflatan faktörlere karşı vücut direncini artırır. Sık enfeksiyon geçiren kişilerde de vücudun hastalıkla mücadelesini kolaylaştırır. Echinacea doktorlar tarafından çok eski tarihlerden bu yana soğuk algınlığı tedavisinde kullanılır. Doktor kontrolü ile kullanılması gerekir.
Her erişkin sağlam ve işler halde bir bağışıklık sistemine sahiptir. Ancak sık hastalanma, çevre koşullarının uygun olmaması, stres, aşırı yorgunluk, uykusuzluk, kötü ve yetersiz beslenme, sigara ve alkol kullanımı, aşırı egzersiz gibi etkenler bağışıklık sisteminin zayıflamasına neden olur. Bronzlaşmış bir deride U.V ışınları; Langerhans hücrelerinin yok olmasına dolayısıyla bağışıklık sisteminin baskılanmasına sebeb olur. Dolayısıyla deri kanseri ve enfeksiyon sıklığında bir artış gözlemlenir.
Güçlü bir bağışıklık sistemine sahip olmanın en iyi yolu sağlıklı bir yaşam tarzıdır. Besin öğelerinin organizmaya yeterli ve dengeli miktarda sunulması, kilo kontrolü için düzenli ve ağır olmayan kişiye özel bir egzersiz programı, sağlıklı ruh hali içinse düzenlenmiş sosyal yaşam ve kontrol edilebilen stres her birey için sağlığa giden yoldur.
Spor
Beslenmenin yanısıra, bağışıklık sistemimizi kuvvetlendirmede düzenli yapılan sporun da faydası vardır. Hafif bir egzersiz bakterilerin akciğerde toplanmasını engeller. Ve bağışıklık sisteminin gücünü artırır. Bunu kanda antikorların dolaşımını artırarak yapar. Bağışıklık sistemini iyi düzeyde tutmak için günde en az 20 dakika, haftada 3 kez 35 - 45 dakika yürüyüş yapmak gereklidir.
Beta-Glukan
Beta-Glukan, ekmek mayası hücre duvarından ekstrakte edilen basit bir polisakkaritdir. Bağışıklık sistemimizin ilk savunmasını yapan makrofajlar (beyaz kan hücreleri) üzerindeki özel yüzeylere bağlanarak, bağışıklık sistemini aktive etmesinden dolayı yıllardır "güçlü bir immun sistem destekleyicisi" olarak ün yapmış tamamen doğal bir besin desteğidir.
Enfeksiyonlara karşı savunmadan sorumlu hücrelerini aktive ettiğinden yabancı hücreleri sarıp yokeden ve vücudun koruma mekanizmasını harekete geçiren bir seri etkiyi başlattığı gözlenmiştir. Bunun sonucu da güçlü bir bağışıklık sistemidir. Sağlıklı bireylerde kullanıldığında hastalıklara karşı dayanıklılık ve iyilik hali oluşturur.
Beta-glukan; bakteri, virüs, mantar gibi faktörlere bağlı olarak enfekte olmuş kişilerde kullanıldığında anti-infektifin etkinliği artar, kişi bu hastalıklarla daha kolay savaşır. Ayrıca, kolestrol ve kan şekeri düzeylerinin azalmasına katkıda bulunur, vücutta hasarlı dokuların iyileşmesine destek olur.
Serbest radikalleri nötralize ederek, antioksidan özellik gösterir.
Vitamin ve Mineraller
Günümüzde büyük şehirlerde yaşayan, dengesiz ve sağlıksız beslenen, özellikle fast-food yeme alışkanlıklarına sahip olan, stres ve çevresel kirlilikle sürekli içiçe yaşayan, kronik sigara ve alkol kullanan kişilerde vitamin-mineral eksiklikleri sık sık karşılaşılan sorunlardan biri haline gelmiştir.
Eğer stressiz bir ortamda yaşıyor veya en azından stresle başa çıkmanın yolunu bulabiliyorsanız, günde en az 5-6 öğün hormonsuz veya katkı maddesi olmadan yetiştirilmiş sebze-meyvelerden yiyebiliyorsanız, sigara içmiyor, çevre ve hava kirliliğinin minimum olduğu bir ortamda yaşıyor iseniz vitamin-mineral eksiklikleri sizin hayatınızın bir sorunu haline gelmemiş demektir. Ama tüm bunlara cevabınız hayır ise, sizi bekleyen sürekli yorgunluk, halsizlik, zayıf tırnaklar ve saçlar, dikkat dağınıklığı, cilt sorunları, enfeksiyonlara yatkınlık gibi nice problemler olacaktır.
Tüm dünyada vitamin ve mineral kombinasyonları değişik hastalıkların tedavi protokollerine ek olarak, günlük beslenmeyi desteklemek amacıyla, subklinik seyirli hastalıklardan korunmada kullanılmaktadır.
Vitaminler ve mineraller; vücudun kendisi tarafından üretilemeyeceği için yiyeceklerle alınmaları gerekmektedir. Dolayısıyla beslenme ve sağlıklı bir bağışıklık sistemi arasındaki korelasyonu görmek çok kolaydır. Ancak iklim, toprak, ürünün ham ya da olgun oluşu, ürün toplama yöntemleri, taşıma ve depolama gibi çok sayıda faktör meyve ve sebzelerde vitamin kaybına yol açabilmektedir
Bu durumda sağlığımız için gerekli olan vitaminleri dışardan yani çeşitli ilave vitamin takviyeleri ile sağlamamız gerekmektedir. Mikrobesinler olarak da adlandırılan vitaminler; yağlar, proteinler ve karbonhidrat gibi makrobesinlerin aksine çok düşük miktarda alınabilirler ve kalori içermezler.
Yağda ve suda eriyen olmak üzere iki alt gruba ayrılır. A, D, E ve K vitamininden oluşan yağda eriyen vitaminler, sentezleri için kolestrol gerektiren, yağ dokusunda depolanabilen ve ihtiyaç anında salınabilen vitaminlerdir. Bu vitaminlerin yemeklerden sonra alınması, emilimlerini artırabilir.
B vitamin kompleksleri ailesinden ve C vitamininden oluşan suda eriyen vitaminler ise, vücutta depolanmazlar ve hergün belli miktarlarda dışardan alınmaları gerekmektedir. Bu vitaminlerin emilimlerini artırmak için bol su ile içilmesinde fayda vardır.
Vücut için vitaminler kadar önemli bir grup madde daha vardır ki; onlar da ninerallerdir. Mineraller olmadan vitaminler görev yapamazlar. Mineraller kemik, diş, yumuşak doku, kas, kan sinir hücrelerinin yapısında bulunur. Hormon üretimi, sinirlerden mesaj iletimi gibi birçok biyolojik reaksiyonda, reaksiyonu hızlandırıcı rol oynarlar. Kalsiyum, iyot demir, magnezyum, fosfor, potasyum, selenium, sodium, çinko en önemlileridir.
Vitamin ve mineraller; birbirlerinin etkilerini artırabilmek için multivitamin - multimineral formülasyonları veya bitkisel preparatlarla kombinasyonlar şeklinde de piyasada bulunabilmektedir.
Son zamanlarda, vitaminlerin sağlığımız üzerine etkilerine yönelik araştırmalar yoğunlaşmıştır. Son dönemin en popular takviyelerinden olan antioksidanlar, vücudumuzu serbest radikallerin yol açtıkları hastalıklara karşı koruyan bileşiklerdir.
Çeşitli vitamin ve mineraller, ya anti-oksidan bir enzimin parçası olarak ya da tek başlarına antioksidan etki gösteriler. Minerallerden selenyum, bakır ve manganez, serbest radikalleri yok etmek için bir enzimle birleşir. Diğer yandan, E, C, A ve B6 vitaminleri ile beta-karoten ve çinko minerali, serbest radikalleri etkisiz hale getirmek için enzimlerden bağımsız olarak görevlerini yerine getirirler.
Bağışıklık hücrelerini serbest radikallerden zarar görmekten korumanın yanısıra (antioksidan özellik) kalp-damar hastalıkları, kanser ve katarakta karşı koruyucu olduğu bilinmektedir. Başka bir antioksidan olan yani hücreleri zarar görmekten koruyan madde olan C vitamininin yetersizliğinde çeşitli bağışıklık sistemlerinin bozulduğu görülmüştür. Ayrıca C vitamini, sigaranın akciğerlerdeki lenfositlere vereceği zararı önler. B6 vitamini bağışıklık ve sinir sistemlerinin düzenli çalışmasına yardım eder, folik asitse vücudu savunmak için savaşan alyuvarların yapımında görev alır.
Minerallerden çinkonun; bağışıklığı güçlü tutmada önemli rolü vardır. Vücutta enfeksiyon olduğu zaman bağışıklık hücrelerini çoğalması, ve hücreleri harekete geçiren kimyasal maddelerin salgılanması için çinkoya gereksinim duyarız. Aynı şekilde demir, bakır, ve selenyum da bağışıklık sistemini iyi çalışması için gereklidir.
Vücuda vitamin ve mineral takviyeleri değişkenlik gösteren bir süreçtir. Örneğin; Bazı ilaçların düzenli kullanımları vitamin ve minerallerin emilim, kullanım, depolanım ve atılımını etkileyebileceğinden, vücudun vitamin dengesini bozabilir. Bu ilaçlar arasında antibiyotikler(B2 ve C vitamini gereksinimini etkiler)oral kontraseptifler (B6 ve folik asit), tranklizanlar (B2), ağrı kesiciler (folik asit, C vitamini) ve diüretikler (folik asit) sayılabilir.
Günümüzde hemen herkes çevremizdekilerin tavsiyesiyle zaman zaman vitamin ve mineral içeren preparatlar kullanabiliyoruz. Ancak yanlış vitamin seçimi hastalıkların daha da kötüye gitmesine neden olabiliyor. Fazla alınan vitaminler her zaman daha iyisi demek değildir. Çoğu vitamin ve mineral, vücutta enzimlerle birlikte çalışır. Vücudun her enzimi üretmek için maksimum bir kapasitesi vardır-öyleyse, enzimle uyumlu olarak yalnızca belirli miktarlarda vitamin ya da mineral kullanılabilir. Çoğu durumda, ihtiyaç duyulandan daha fazlasının tüketimi metabolik aktiviteyi artırmayacaktır. Aksine, yağda çözünebiliyorsa (örneğin A ve D vitaminleri) vücut fazlalığı depolayacak, suda çözünüyorsa (örneğin C vitamini) hızla dışarı atacaktır.
Almanya Vitamin Araştırmaları Cemiyeti'nin başkanı Klaus Pietrzik, "Dozaj artınca, tüm diğer ilaçlarda görüldüğü gibi, vitaminlerin etkisinin de değiştiğini" ifade etmektedir. Örneğin;
Fazla miktarda vitamin C, ishal ve böbrek taşı yapabilmektedir.
A vitamininin gereğinden fazla alınmasının bir yararı olmadığı gibi tehlikeleri de vardır. 50 bin ünitenin üstünde alındığında bulantı, kusma, başağrısı, iştahsızlık, görme bozukluğu ve eklem ağrıları gibi şikayetlere neden olabilmektedir.
B6 vitaminin fazla dozda alınması, yaşlılarda bağışıklık sistemini güçlendirmek ve bazı sinir sorunlarını tedavi etmekte kullanılırsa da, 6 ay süreyle günde 100 mg'dan fazla kullanmak sinirlerin tahrip olmasına neden olabilmektedir.
Vitamin D yüklemesi ise kemiklere zarar vermektedir.
Serbest radikallerle savaşıp kanserden koruyan beta karotinin fazlası akciğer kanserini tetikleyebilmektedir.
Her maddenin fazlasının zarar olabiliceği göz önünde bulundurularak vitamin ve mineral kombinasyonların doktor kontrolünde kullanılmasında fayda vardır.
Bitkisel Ürünler
Günümüzde, tıbbi bitkilerin sağlığa katkılarıyla ilgili bilimsel araştırmalar bulunmaktadır. Gerek Avrupa'da, gerekse'de Amerika'da tıbbi bitkilerin kullanımlarına yönelik yapılan çalışmalarla sağlığa katkıları iyice araştırılmaktadır.
Binlerce yıldır genel sağlığı desteklemek, bağışıklık sistemini güçlendirmek, ağrı, ateş, uykusuzluk, ishal, kabızlık gibi sorunları gidermede kullanılan bitkisel ürünlerin kullanımının, son yıllarda yeniden arttığını görmekteyiz.
Ama bitkisel ürünler, kullanılırken herşeyden önce ilaç oldukları, ve tüm ilaçlar gibi vücudumuz üzerinde etkilerinin olabileceği ve bu yüzden de dikkatli kullanılmaları gerektiği unutulmamalıdır.
Çok önemli bir problem de, bu bitkisel destek ürünlerinin, diğer reçeteli ilaçlarla birlikte kullanıldığında ilaç etkileşimlerinin ortaya çıkmasıdır. Bitkisel destek ürünlerinin en uygun koşullarda üretilmeleri ve gerekli güvenlik koşullarını taşımaları halinde kullanılmaları gerektiği de unutulmamalıdır. (Ref: Medicines and HealthCare Products Regulatory Agency UK -
http://www.mca.gov.uk) Bitkisel ürünler içerisinde en sık kullanılan tıbbi bitkiler aşağıda listelenmiştir.
Echinecea (Ekinezya)
Aloe Vera
Ginseng
Omega-3 Yağ Asitleri
"Omega" adı ismini kimyasal yapısından almaktadır. Halk arasında "balıkyağı" olarak bilinen Omega-3 ile bitkisel yağlarda bulunan Omega-6 yağ asitleri döllenme anından başlayarak anne karnından itibaren yaşam boyunca vücudumuzdaki doku hücrelerinin önemli yapı taşlarını oluşturmakta ve bağışıklık sistemini güçlendirerek kalp, kanser, romatoit artrid ve sedef hastalıklarından koruma sağlamaktadırlar.
Vücudumuzda bulunan kötü huylu hücreleri baskı altında tutabilmek ve yok edebilmek için bağışıklık sistemi omega yağlarından güç almaktadır. Yapılan araştırmalarda göğüs, prostat ve kolon kanseri başta olmak üzere pek çok kanser türünde omega yağ asitlerinin yararlı olduğu gözlenmiştir.